Abdulhamid İN AHI
ATATÜRK ÖLELİ 77 SENE OLMUŞ 1950 DEN SONRA DEVAMLI SAĞ İKTİDARLAR TÜRKİYEYİ
YÖNETMİŞ HALA ATATÜRK e ÇAMUR ATIYORLAR. ATATÜRK 1923 TEN 1938 KADAR 15 YIL GİBİ
KISA BİR SÜREDE TÜRKİYEYİ DEĞİŞTİRDİ.1950 DEN SONRAKİ İKTİDARLAR DİNİ KULLANDILAR
İSTİRMAR ETTİLER ÜLKEYİ DEĞİL CEPLERİNİ DOLDURMAYI YEMEYİ DÜŞÜNDÜLER.
1877-78 savaşının Osmanlı Devletinin aleyhine neticelenmesi Arap milliyetçiliği fikrini kendilerine
bayrak edinen Arap aydınlarının faaliyetlerini de artırmasına sebeb oldu. Ozellikle Suriyeliler bu
dönemde Suriye’nin geleceği üzerinde fikir yürütmeye başladılar. Bu grubun başında
Ahmed El-Sulh vardır. Beyrut ve Sayda’da nüfuzlu kişileri kendi soyuna safına çekmeye çalışan bu
şahıs, bu arada’Cezayirli önder Emir Abdülkadir’i de ziyaret eder. Aynı zamanda birçok kişilerle
Hama, Humus,Haleb, Lazkiye’de yapılan temaslarda Şam’da gizli bir kongrenin yapılarak,
Şam vilayetinin bağımsızlığının ilan edilmesine ve Emir Abdülkadir’in Suriye vilayeti yöneticisi
olarak tayin edilmesine karar verilir.
Ancak, Emir Abdülkadir Osmanlı hilafetiyle bağlann kopanlması fikrinde değildir. Kongrenin büyük
çoğunluğu da emirle aynı fikirleri taşımaktadır.
Kongrede yine çoğunluk Türk-Rus savaşının sonucunu beklemek taraftarıdır. Eğer işgalci güçler
bu savaş sırasında Suriye’yi işgal etmek isterlerse, bundan faydalanılarak Suriye’nin bağımsızlığı
istenilebilirdi.
Ancak yabancı işgali için bir istek vuku bulmazsa, Mısır ve Balkan ülkelerinde olduğu gibi bir
otonomi istenebilirdi. Bu gayelerle toplanan kongre 30 kadar lider ve eşrafın katılmasıyla
faaliyetlerine başladıç Ancak kısa bir süre sonra da dağılmak zorunda kaldı. Kongre üyeleri
kongrenin aldığı kararları duyurmak için etrafa yayıldılar. Ahmed EI-Sulh bir kez daha Cezayirli
Emir Abdülkadir ile buluşmasına rağmen Berlin kongresinin beklenilmeyen bir şekilde
sonuçlanması bu kararları daha ileri götüremedi.
Ancak bütün bu gelişmeler hareketin ihtilalci karekterini önleyemedi.3,4 yıl bu şekilde gizli bir
hususiyet arzeden cemiyet, gayelerini tahakkuk ettirmek üzere 1880’de kimin yazdığı belli
olmayan afişlerini Beyrut caddelerine asmaya başladı. Bütün bu faaliyetleri cemiyetin ,genç
mensubları yürütüyorlardı. Bu gençler beyannameleri kopye ediyorlar, çoğaltıp etrafa
dağıtıyorlardı. Böylece Beyrut şehrinin duvarları yapıştırılan bu yaftalarla doldurulmaya
başlanmıştı. Aym zamanda çeşitli beyannameler hazırlanarak Suriye’nin çeşitli yerlerine
dağıılıyordu. Bu beyannamelerde Türk idaresinin kötülüğünden, şanlı geçmişi olan Arap milletinin
varlığından ve bağımsızlığından bahsediliyordu.Nitekim Mısır’dan Osman Bey isminde bir
görevlinin 17 Şaban 1298 tarihiyle yolladığı arizaya dercedilen yazıda yeralan beyanname
hareketin ihtilalci vasfım gösteriyordu. Mahiyeti itibariyle önemli gördüğümüz bu beyannamenin
metni şöyledir: Arap Milletinin Beyannamesidir:
“Ey Müslümanlar!
Bir hayli kurunlargüzeran etmiştir ki, gerek Arab milleti ve gerek millet-i Mesihiyenin Türk’ün
pençe-i inekide ve zulmünden çektikleri enva-ı felaket ve mucib-i harab ve izmihlal-i bilad ve
memleketinizi netice vermiştir.
Hatta şimdiki hal bizleri isal eylemiştir. Ve bununla beraber elyevm vukuu melhuz bulunan
muharebeye metkır olmak üzere bizlerden iane matlub edilecektir. Ve iş bu muharebeye güya
hukukumuzu mütkıfaa ve düşmanı biladımızdan mütkıfaa içindir, deyu tkıva edeceklerdir. Ve iş
bu Türkler ahd-i karibe kadar Rum ve Bulgar gibi tebalarına zulm ederek Karadağ ve Sırb ve
Boğdan ahalisinden vergü namiyle haraç ahzederlerdi.lakin şimdi onlar istiklaliyyet şerefine nail
olalı Türkler içün onların kanlarını içmeğe medyun kaldığı cihetle şimdi artık bütün efkarlarını
Arap milleti tarafına çevirip altıyüz seneden beru mecbül oldukları zulmü haklarındai cra
edeceklerdir.
Ey Arap Milleti!
Malumunuzdur ki, geçende vuku bulan Rusya ve Sırb ve Karadağ muharebeleri sizlerin kan ve
malınız ile olup harp (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) esnasında evladınızı ileri sürmüş ve mükafat
sırasında gerüye bırakılmışlardır, Belki onlara cibanet ve hiyanet nisbet ederek Fellahlar
yani Araplar harbden firar etmek içün parmaklan katederler, idi demişlerdir. Ve şimdiye kadar
bizlerdenferiklik ve livalık ve miralaylık rütbesine bile nail olmuş yoktur. Ancak bu rütbeler kendi
vatanıanna ihanetlik eden ve şeref-i namuslarını düşmana füruht eyleyen Türkler’e hasredilmiştir.
Ve muharebeden pek azı kurtularak vatanıanna avdet etmiş olan evladımız ise devletden bir
mikdar maaşa nail olmak şöyle dursun, ihanet ve zulüm ve hakarete mazhar olmuşlardır. Tezekkür
ediniz ki aba ve ecdadınız ne derece şerif ve şecaat ve ne mertebe gayret ve hamiyyet gibi
syat-ı memduhe ile muttasıflar iken şimdi kendi halinize nazar eylediğiniz takdirde halet-i makuse
müşahade edersiniz. Ve Türk devletinin pençe-i esaretinden ve kabza-i istabdadisinden kurtulup
saha-i istiklilliyete ve vasıl olanların haline nazar edersiniz. Onlan gıbta olunur bir haletde ve
refahta ve mücazat ve mükafata adilane bir halde görürsünüz. Ve sizler ise ettiğiniz sadakatın
semeresi olarak hakkınızda Türk’ün taaddiyatını görürsünüz. Acaba ne vakte kadar uykuda ve ne
zamana kadar gaflette kalacaksınız, Bilmezmisiniz ki, Yunan ile muharebe edilür ve ol
muharebeden sonra Türk devletinin kuvvet ve iktidan kalmayub, artık sizlere teveccüh
ederek kanlarınızı emmek ve emvalinizi nehb ve nisanızı ve genç oğlanlarınızı hekt eylemek
gibienva-ı zulm ve tesaddi icrasına mecbul olacaklardır. Ve sizlere vaad eyledikleri şeylerin
husulü şöyle dursun,dürlü, dürlü vaadler ile aldatıp altıyüz seneden beri sizleri ettikleri hile
ve gaŞydan geri durmayacaklan derkardır. Vatanınızın hukukunu muhafaza içün düşmanı müdafaa
etmek üzere diyerek sinin-i atiye vergü ve şehr tekalifine mahsuben sizlerden akçe matlub
edeceklerdir. Halbuki öyle olmayub nukud ve emvalinizi safahat ve israfa sarf eyleyeceklerdir.
Ve düşman karşısında kanlannızı döktükten sonra bütün bizleri Yunan’a satub sizlere cevab olarak
(mukadderat-ı ilahiye böyle imiş) diyeceklerdir.
Ey Müslümanlar!
Nazar ediniz ki, iş bu Türkler biladımızı Rusyolu ve Sıblu ve Karadoğlu ve Bulgar nasıl derk ve
furuh etdiler. Namuslrıanı ne suretle Rusyaluya ve muahharen evvelki gün Karadoğlu’ya bey’
etdiler. Ve bundan sonra Yunan’anice yerler füruht olacaktır. Göreceksiniz. Türkün sahte
ihtimam ve techizatına mağrur olmıyasız. Zira bilahere gerek biladınızı ve gerek sair müslüman
kardeşlerinizin vatanlarını düşmana teslim eyleyeceklerdir.
Ey din karındaşlarımız ne vakte kadar sükut edeceksiniz.
Cebel-i Lübnan ahalisi gıbta olunur bir halde değilmidir. Ve Mısır ahalisinin dahi suret, refah ve
rahatları ne mertebeye varmıştır. Bunların nail olduklan rahat ve asayiş haline sizler nail
olabilecekmisiniz. Ve şeref-i istiklaliyete nail olmanız içün kanlarınızı akıtmalısınız, Sırblulara ve
Bulgarlara ve Rum-Eli ahalisine nazar ediniz ki, onlardan ümera ve vüzera ve ayan ve zabitan ve
kübera ve memurin mevcuddur. Sizler nerede, onlar nerededir. Sizden bugünde bir emir veya bir
vezir veya bir müdir varmıdır? Büyük ve küçük herbiriniz hakir ve fakir, mal ve a mendl ise bütün
Türk elindedir. Girid Ceziresi ahalisini görünüz ki, istikldliyeti nasıl istihsal etdiler.
Ey Müslümanlar!
Sizler bahadır olduğunuz halde kavm-i Arabsımz. Işinizi istiklale ihale ediniz. Zira ecdadımız
hürriyetle yaşayıp harb ve kıtalde kesb-i iştihar etmişlerdir. Sizler ise hukukunuzdan gafil ve
vazifenizden naimlersiniz.
Ve bu gafletde kalır iseniz nadimlerden olursunuz.
Ey Suriye Mesihfleri!
Müslümanlar ile ittihad ediniz ve hürriyetinize nail olmağa kesb-i istidad ediniz. Zira Türkler
sizlerden haşyet ederler. Ve içinizde bulunan konsoloslardan havfederek gerek sizlerin nisa ve
iyallerinizin hürriyetlerini hedk edemezler. Heman ihvammz müslürrranlarla beraber hulus-ı
kalb ile ittihad ediniz. Çünkü böyle umur ve mesalihinizin mercii birdir.
Ey Müslümanlar ve Ey Mesihfler!Türk elinden bizim halas ve necat bulmamız kelime-i vahide ve
yed-i vahide mütevakkifdır. Bunların hulusiyle millet-i Arab Türk’ün esaretinden kurtulur. Işte
şimdi harb-i ahire zamamdır ki, fırsatı iğtinam ediniz.
Yoksa haib ve hasir kalırsınız. Zinhar ve zinhar Türklere evladımzdan bir nefer malımzdan bir
dirhem vermiyesiz. Zira Türkler onların din ve dünyalan dirhem vermiyesiz. Zira Türkler bilad ve
vatanlarınızı füruht etmek efkanndadırlar. Zira onların din ve dünyaları dirhem ve dinar, ahiretleri
azab-ı nar ve arsızlık onlarca iftihardır.7 Rebiu’l-Sani Fi 98″
Görüldüğü üzere beyanname Osmanlı Devletine ve Türklere karşı Arapları isyan ettirme gayesiyle
kaleme alınmıştır ve ihtilalci bir karekter taşımaktadır. Esasen beyannamenin büyük kısmında
müslüman Araplara hitab edilmesi Arap ayrılıkcılık faaliyeti içinde o zamana kadar Hıristiyanlar
ölçüsünde aktivite göstermeyen müslüman Arapları ve hareket içine entegre etmektir. Temel
gaye ise Hıristiyan ve Müslüman Arapların bu harekat içindeki organizasyonu temin ederek
Türklerin karşısına daha kuvvetli bir halde çıkmaktır. Şüphesiz ki ve bunun gibi aynı mahiyet
arzeden beyannameler cemiyet tarafından Suriyenin her tarafına neşredilmişti.Osmanlı
yönetiminin bu tür ihtilalci hareketler karşısındaki tavrı, ne olmuştur. Esasen şunu belirtmek
gerekir ki Sultan Abdülhamid bu gelişmeler olur olmaz durumu Beyrut’da incelemek için elemanlar
görevlendirmişti.
Osmanlı mülki makamları tarafından evlerde aramalar yaptınlıyor ve bazı şüpheli kişilerin
tutuklanması yolunda tedbirler alınıyordu. Rivayetlere göre Suriye valisi Mithat Paşa bu gizli
cemiyetin varlığından haberdar idi. Esasen Mithat Paşa Suriye valiliğine büyük ümitlerle
atanmıştı. Paşanın çeşitli yerlerdeki valiliklerde olağanüstü başarılar göstermesi onun bu
yeni vazifeye atanmasında etkili olmuştu.
Suriye valiliğine atanan Mithat Paşa ise Mabeyne gönderdiği yazı ve layihalarda Suriye’de Osmanlı
devletinin aliyhine cereyan eden vahim duruma bir nebze olsun elmas etmek lüzumunu
hissediyordu. Nitekim 12 Muharrem 1296 tarihiyle gönderdiği yazıda Suriye Vilayetinde göreve
başladığı anda devlet otoritesinin ve hizmetlerinin dumura uğramış olduğunu ve 1877-78
Osmanlı-Rus Harbinin kötü gidişi iyice hızlandıdığını belirterek alınan tedbirlerin yetersiz bir
durumda kaldığını, eğer gerekli çareler bulunmazsa durumun daha da vehamet kesbedeceğini
beyan ediyor ve şunlan söylüyordu: “Bu cümle ile beraber iş bu kıtanın mevki ve mahalere fark ve
ihtilafi gibi sekene-i mevcuresi dahi İslam ve Hıristiyan ve Dürzi ve Nusayri ve mütevali asair ve
urban olmak üzere birtakım kabail-i multelifeden mürekkeb olarak içinde tahrikat ve teşvikat
icabına uğramış ve dürlü dürlü efkar ve amale düşmüş birtakım halk dahi bulunmayla
bunlanrın nesk-i vahid üzere ve mutarıt bir bir icade ile ıslahı halleri hasıl ve kabil olmayarak.
Suriye hakkında ilgili yazısıyla daha sonra göndereceğini beyan ettiği layihasında Mithat Paşa
Suriye’nin Arap, Türk, Türkmen, Dürzi, Nusayri,Rum, Maruni, Katolik, Protestan, Süryani,
Ermeniler başta olmak üzere dinleri ve dilleri ayrı 24 paşaya göre böyle yapıya sahip olan ülkenin
İngiltere ve Fransa’nın Dürzi ve Marunileri himaye etmek yoluyla Suriye ve Lübnandaki bu kanşık
durumu iyice hızlandırdığı görülüyordu.
Hatta Maruni ve Dürziler bu himaye dolayısıyla elde ettikleri imtiyazatın genişlemesi isteğine
düşmüşlerdi.
DERLEYEN KAFKASYILDIZI